Sayfalar

25 Şubat 2016 Perşembe

ÇAĞIMIZIN HER BULUŞUNU YILLARCA ÖNCE BİR DÜŞÜNEN VARDI



Çok ilginç bir öykü. Amerikan gizli güvenlik Servisi CIA olayın bütün ayrıntılarını iyice gözden geçirmiş ve ondan sonra harekete geçmişti. Fakat sonunda yaptığı hatadan dolayı da utandı. Casuslukla suçlanan devlet düşmanı Amerikan uyruklu bilim kurgu yazarı C.Cartmill'di. Bu genç 1944 yılında CIA ajanlarının ağlarına takıldı. Çünkü "Deadline" adlı öyküsünde büyük ayrıntıları ile bir atom bombasının nasıl işlediğini yazmıştı. Fakat o bunu bilemezdi. O sırada atom bombası Amerika Birleşik Devletleri’nin en iyi saklanan sırlarından biriydi İlk deney atom bombası, kitabın yayımından bir yıl sonra Amerika'da Arizona çölünde patlatılmıştı. Cartmill bir casus olmadığını çabukça kanıtlamayı başardı. O'nda çevresini saranların çoğunda olmayan büyük bir hayal gücü vardı. Cartmill yarın neler olacağını noktası noktasına tahmin eden tek yazar değildi. Bilim Kurgu yazarları çoğu kez bilim adamlarından daha büyük "bilginler" olmuşlardı. Onlar birçok şeyi gerçekleşmeden çok önce hayallerinde "yaratmışlardı". Amerikalı Neil Strong ilk insan olarak Ay'a ayak bastığı zaman. Birçok insan hayalinde çoktan Ay'da yaşamıştı. Jules Verne, Ay'a gidiş projesini uzun yıllar önce, o zamana göre bütün ayrıntılarıyla "Ay'a Seyahat'ında açıklamıştı. Onun bu açıklamaları yıllar sonraki gerçeğe hayret edilecek kadar uymaktaydı: Jules Verne. Ay'a 3 astronot gönderiyordu, gerçekten de Ay'a 3 astronot uçmuştu. Jules Vern'in fırlatma rampası Amerika’da Florida’da idi. Apollo 11 de Florida’dan fırlatılmıştı. Yazar sonunda, uzay başlığını Pasifik Okyanusu'nda Dünya'ya indirir ve bir Amerikan savaş gemisi tarafından denizden aldırır. Amerikalılar da bunun tas tamam aynısını yapmışlardır. Gelelim yörüngesinde sabit kalan uydulara. Bu uzay cisimleri önceden hesap edilmiş bir yörüngede bulunurlar, bu sayede de daima Dünya’nın üstünde aynı bir noktada kalmaları sağlanmış olur. Sanki demirlenmiş gibi duran bu uydular. bugün özellikle televizyon programları veya telefon konuşmalarını dünyaya yayarlar. Onlar olmasaydı kıtalar üzerinden bütün Dünya’yı dolaşacak şekilde haberleşmeye olanak kalmazdı. Bu fikrin patentini alacak biri bugün çoktan "köşeyi dönmüş" olurdu. Arthur C. Clarke böyle bir şeyin gerçekleşmesinden 20 yıl önce onu düşünmüştü. Fakat nedense böyle bir fikrin patentini almak hatırına bile gelmemişti. Bunun yerine bu dâhiyane prensibinin ayrıntılarını bir Bilim Kurgu dergisinde yayımladı. Aşı konusuna da yakından bir bakalım: İnsanların hastalıklara karşı aşı olmaları 1796 da başarıyla gerçekleşmişti. Oysa hastalık yaratan mikroplara karşı bu silâhı İngiliz Francis Bacon ilk olarak 1627 de düşünmüştü. Bugün hepimiz için çok olağan görünen şeylerin gerçekleşmesi için uzun yıllar geçmiştir. 1861 de Phllip Reis'in çalıştırdığı ilk telefon da 1627 de bütün ayrıntılarıyla Francis Bacon tarafından düşünülmüştü. 1850 yılında ilk meteoroloji (hava) İstasyonu kurulmuştu. O da 1627 de yine Francis Bacon tarafından düşünülmüştü. 1827 de yayınladığı "Yeni Atlantit" adındaki kitabında Bacon, bir denizaltıdan bile söz etmiştir. İlk denizaltı 1755 yılında gerçek olmuştur. O zaman, önüne konulan bir pervane ile çalışıyordu ve bir bisikletteki gibi ayakla çevriliyordu. Fakat Bilim Kurgu yazarları yalnız teknik şeyler yazmazlar. Uzaktan ders veren okullar da ilk önce Alman ütopisinin eski ustası Kurt Lasswitz tarafından düşünülmüştür, uçaklar suni hava kontrolü ve moda dansları da. Acaba Bilim Kurgu, her zaman geleceğe egemen mi olacaktır? Ünlü Amerikan yazarlarından Robert A.Heinlein şöyle diyordu: "Bilim Kurgu bilgelik değildir". Ütopileri 
  
(görünüşte olmayacak garip şeyleri) yazan yazarlar, daha fazla basit reçeteleri izlerler. Onlar ele aldıkları olayı olacakmış gibi kabul ederler, az veya çok onun gerçekleşebileceği bir geleceği düşünürler. Fakat bunun bilimsel öngörüşle ilgili bir yanı yoktur, daha fazla hayal gücü ve böyle yeni bir şeyin var olmasından duyulacak heyecan ve tatmin olma hissi. Edebiyatçılar tarafından kendilerinden sayılan tek bilim kurgu yazarı Polonyalı Stanisias Lem. Sanatında daha da ciddi ölçüler tanır. O'na göre "geleceğin gerçek sınır çizgelerini bozmayı falcılara bırakmak daha yerinde olur." Meslektaşları hakkındaki hükmü de şöyledir: "Onların % 98-99'u, 3 sınıf okuduktan sonra beyinlerinin yetersizliği yüzünden okulu bırakmaya mecbur olanlardır." Buna rağmen Lem de bilim-kurgu romanları yazmaya devam eder. Birçok başka yazarlar da mesleklerini severek sürdürmektedirler. Kendilerine teknik kâhin denilmesini istememelerine rağmen, yazdıkları, düşündükleri bir şeyin gerçekleştiğini görünce kıvanç duyarlar.     
Ciddi bir çalışma ile Bilim Kurgu arasında daima açık bir düşmanlık olacaktır. Fakat cepheler artık yıkılmaya başlamıştır. Daha 1955te televizyon Profesörü Heinz Haber şöyle demişti:   "Mesleğimde bilim kurgu ile olan her türlü bağı reddetmek zorunda olduğumu söylemek isterim, karşıt durumda mesleğimin ciddiliğini tehlikeye sokmuş olurum." Haber, şimdi bilim kurgu yazmaktadır. Tabii seviyeli olarak. Eleştirici ve bilim kurgu yazan Dieter Hasselblatt de şöyle diyor: "Dünün geleceği bizim bugünümüz değil midir?". Acaba kısmen öyle değil midir? Özellikle uzay uçuşları bilim kurgu olmadan düşünülebilecek şeyler değildi. Buna rağmen madalyonun bir de öteki yüzü vardır. Uzay uçuşlarının büyük babası sayılan Rus Konstantin E.   Clolkovskly, 1923 te "Gezegenlerin aralarına gidecek roketler" adlı kitabını yayımlamıştı ve bu kitap tam anlamı ile bilimsel bir yapıttı. Ciolkovskiy'in kitabında yazılanların birçoğu bugün bile roket tekniğinde geçerli sayılmaktadır: çok kademe prensibi gibi, uzay elbiseleri ve onların uzay iklimine alıştırılması. O, daha o zaman havanın yenilenmesi ile insan salgılarının dışarıya atılma prensibini çözmüştü. Fakat bunları kimse ciddiye almadı. Ondan sonra Ciolkovskiy geleceğe ait bir roman yazdı: "Yeryüzünün dışında" bu okundu, hiç olmazsa gençler tarafından.       
Ay uçuşu:  Hayal 1864 Gerçek:  1869 
Lazer: Hayal 1823 Gerçek: 1960 
Denizaltı Hayal: 1627 Gerçek:  1775 
Telefon-Hayal: 1627 Gerçek:   1861 
   
Bilim kurgu romanlarından geçen yol daha birçok şeyler aldıktan sonra ancak gerçekleşebildi. İlk Lazer 1960 da gerçekleşti. ölüm ışınları adı altında çok daha önce Isaac Aslmov'un 'Reason" adlı kitabında ve J.T. Mc Inlosh'un "The Bliss of Solitude" unda Lazerden söz edilmişti. 1923 te Alexej Tolstol "Ölüm şuaları" adındaki kitabı için onu bulmuştu. Güneşin enerjisini yakalayan uzay istasyonları ve solar hücrelerini ilk ortaya atan bir lise Fizik öğretmeni olan Kurd Lasswitz'ti. Mars insanları ile ilgili bir kitabında foto hücrelerini de kapıları açıp kapamasında kullandırıyordu, yalnız Merih insanları ortada yoktu. "Voyager" sondası Saturn'e gönderildiği vakit, Amerikalılar çok eski bir reçeteden faydalandılar: Swing by. Voyager'ı, Jüpiter’in o kadar yakınından geçerdiler ki, sonda, dev gezegen tarafından yakalanamadığı gibi kuvvetle etkilenip ivmelendi ve böylece Saturn'e erişmeyi becerdi. Bu metod yıllar önce Alman Jules Verne'i Hans Dominik tarafından az enerji ile uzayda uçmak yolu olarak ortaya atılmıştı. Dominik, atom fiziğinin derinliklerine de girmişti. "Atom ağırlığı 500" adlı romanında o zamana kadar mevcut olmayan bir atomdan söz etmişti. Bu şimdiye kadar bilinen elementlere oranla çok daha ağır bir çekirdeğe sahip olacaktı ve bu yüzden de akla hayale gelmeyen nitelikleri olacaktı. Uzun zaman ağır atomların çabukça ayrışacağı sanılmıştı. Süper ağır elementler olanak dışı görülüyordu. Şimdi atom fizikçileri bir gün böyle elementlerin yapılabileceği kanısındadırlar. İlerisi için düşünülen şeylerden biri, kendi kendini yapan ve geliştiren otomatlardır. 1835 te İngiliz Samuel Butler "Ergihwon veya Dağların öteki tarafı" adlı eserinde bunlardan söz etmişti. Böyle otomatlar bugün daha yoktur. Fakat yakında olmayacaklarını artık kim ileri sürebilir. Biyokimya Profesörü Isaac Assimov'un konuşan otomatları artık bir gerçektir. Herkes onları dinleyebilir. Böyle bir otomat Hamburg da trenler hakkında bilgi vermektedir. Gelecekte de bugün bir Bilim Kurgu yazarının düşünüp yazdığı gerçekleşecektir. Amerikan firmaları buna öylesine inanmaktadırlar ki geleceğe ait romanları sürekli olarak dikkatle taramakta ve işe yarayan fikirleri araştırma konusu yapmaktadırlar. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder